Gazeteler, radyolar ve televizyonlarda sık sık “damat haberleri” görmekteyiz.. Bu tür haberler okuyucuların da çok ilgisini çekiyor ki, hep yayınlanıyor. Tabii ben burada basın organlarından söz ederken, sadece yandaş olmayan medyayı kasdetmekteyim, bu unutulmasın..
Evet, damatlardan söz ediyorum.. Onlar yalnız bizde değil bütün dünyada haber konusu oluyorlar..
ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve başdanışmanı olan Jared Kushner, emlak şirketleri ve çeşitli ticari kuruluşların sahibiymiş.. Yabancı yatırımcıların işini halleder, milyon dolarlar alırmış. Bilhassa Arap ülkeleriyle sıkı ilişkilere girmekteymiş..
Avrupa’da, Asya’da ve bütün dünyadaki pek çok Devlet adamının damadı da her gün haber konusu oluyor.. Bizde de, yalnız Devlet adamlarının değil, çoğu siyasetçinin, Belediye Başkanları ve yöneticilerinin damatları da, çeşit çeşit kayırmalara, suistimallere alet olmaktalar.. Böyle damatlar arasında gazete patronlarının, tüccarların, spor kulüp yöneticilerinin damatları da mevcut..
Ancak ben bu yazımda, ne onlardan ne de, damat denilince bizde ilk akla gelen Cumhurbaşkanı Tayyip Beyin damadı Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak‘tan söz edecek değilim..
Okuyucularım bilirler; benim bu sütundaki yazı konum daima, bugünkü olayların tarihten bana hatırlattığı benzerini ele almaktır..
Şimdi “damat” kelimesi bana en önce, Damadı Şehriyari unvanı ile bilinen Enver Paşa’yı anımsattı.. Sonra bu anımsamalarım, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Damat Ferit Paşa diye devam edip gitti.. Dolayısı ile bugün Enver Paşa’yı ele alacağım..
“HÜRRİYET KAHRAMANI” ENVER PAŞA..
Enver Paşa konusunu, İttihatçı Nazi Çılgınlıkları(*) isimli kitabımda uzun uzun işlerim. Hayatını, çocukluk günlerini, askeri okula girişini, Harbiye’de Mustafa Kemal’le aynı sınıfta oluşunu, ikisinin ortak anılarını, dağa çıkışını, İttihatçılara katılışını, İttihatçı yemini edişini ayrıntılı anlatırım. Şimdi o kitabımdan bazı satırlar naklederek konuya devam edeceğim:
“Enver Bey’in, Hürriyet Kahramanı unvanı, vatanın dört köşesine yayılmıştı.. O zaman henüz 27 yaşındaydı ve seçkinler sınıfında yer almaktaydı. 7 Mart 1905’te yüzbaşı olmuş, 13 Eylül 1906’da terfi ederek binbaşılığa yükselmişti. Böylelikle yetenekli bir kurmay olduğu tescillenmiş oluyordu. Sonuçta çok genç yaşta İmparatorluk ordularının Başkumandanı oldu.
Şehzade Süleyman Efendi’nin kızı, yani Sultan Abdülmecid’in torunu olan Naciye Sultan ile evlendi ve sarayın damadı olarak Damad-ı Şehriyari unvanını kazandı. Naciye Sultan da onu çok sevmişti.
Enver Paşa’yı tam tanımlayabilmek için, dönemin “Üç Paşaları” nın diğer ikisi olan Talat ve Cemal Paşalardan da kısaca söz etmeliyiz. O zaman Damad-ı Şehriyârî Enver Paşa’nın hayâlleri, Napolyonluk özentileri, İmparator simgesi saydığı kaftanındaki beyazlık, konağının her yerindeki Napolyon resimleri gibi enteresan özelliklerinin sırrı da açığa çıkmış olur. “iki tümen gönderip Tahran’ı ve Türkistan’ı fethedeceğim” rüyaları da daha iyi anlaşılır.
Kitabımda bütün bunları ve savaştan sonra Alman denizaltısıyla kaçışını, Kırım ve Almanya günlerini, Litvanya’da Alman ressam Malessa rolü oynayışını ve nihayet PanTürkist hayâllerine son noktanın konulduğu hazin şehâdetini anlatıyorum..
Devam eden satırlarımda da, basit bir posta memurluğundan Koca İmparatorluğun Sadrazamlık makamına yükselen Talat Paşa’nın, Berlin’de bir Ermeni kurşunuyla son bulan öyküsüne yer veriyorum..
Bu arada “Mısır’ı almaya gidiyorum” diyerek yola çıkan Cemal Paşa’nın, Kanal Harekâtından ağlayarak dönüşünü anlatıyorum.
Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, İsmet ve öteki Paşaların, İttihatçılık kapısından girişlerini ve daha sonra da oradan kopuşlarını gözler önüne seriyorum.
Atatürk’ün İttihatçı hareket içindeki yerini belirliyor, Atatürkçülük, Türkçülük ve Turancılıkla, İttihatçılık arasındaki yakınlık ve karşıtlıkları ortaya koyuyorum.
Kültür birliğine dayanan Türk milliyetçiliği ile, Nazilerin kan ve ırk birliğine dayalı Nasyonal Sosyalizmi arasında siyahla beyaz zıtlığı bulunduğunu vurguluyorum..
Hitler’in, Nazi rejimini, Almanlar’ı komünizm tehlikesinden korumak için kurduğunu ve bu ideolojiyi oluştururken, Kemalizm’i tekrar tekrar okuduğunu vurguluyorum..
Ve devamında: “Mustafa Kemal’in bir numaralı talebesi Mussolini idi, iki numaralı talebesi benim..” dediğini anlatıyorum.. (Ali Fuat Erden’in Türk Tarih Kurumunca yayınlanan Atatürk eserinden)
Kitabın devamında da, Atatürk’ün Almanya günlerini anlatıp, Hitler ve Hindenburg’la ilişkilerine yer veriyorum.
İTTİHATÇILARIN BERLİN TOPLANTISI
“Mondoros Mütarekesinin imzalanmasından sonra 1919 Aralık ayında İttihatçılar, Berlin’de Talat Paşa’nın başkanlığında toplandılar ve partinin Berlin şubesinin açılmasına, şubenin başkanlığına da Cavit Bey’in getirilmesine karar verdiler.
İttihatçılar bu toplantıda ayrıca Mustafa Kemal Paşa’ya bir destek mektubu da yazdılar. Talat Paşa, Avrupa Devletleri nezdinde yaptığı görüşme ve seyahatlerinde, onların Türkiye’ye karşı takındıkları düşmanca yaklaşımın yanlış olduğunu vurguluyor ve bu davranışlarını değiştirmeleri yönünde onlara uyarılar yapıyordu.
İngilizlerle ilişki kurma girişimimizi, Berlin’den, İngiliz Başbakanı Lloyd George’a yazdığı mektupla başlatmıştı.
Mektubuna; “Sizler galip olarak suçlu arıyorsanız işte ben buradayım ve uluslararası bir mahkemede hesap vermeye hazırım..” sözleriyle başlıyor, savaşa girmeye nasıl zorlandıklarını anlattıktan sonra, “İngiltere’nin, Türkiye devletinin kurulmasını engellemeye çalışmakla Avrupa medeniyetinin Ruslar tarafından tahrip edilmesine yardım etmiş olacağı” uyarısını ekliyordu. Devamında da şöyle diyordu:
“Şunu biliniz ki, Anadolu’da bağımsızlık ve onur savunması yapan Türk vatanseverleri sizin engellemenize rağmen başarılı olacaktır,onun için onlara boş yere saldırmamalısınız!”
Bugünkü yazıma da burada son noktayı koyayım.. İleri de bu Üç Paşalardan yine söz edeceğim.. Özellikle onların Atatürk’le ilişkilerini, mektuplaşmalarını falan anlatacağım.